Bir gün Hz. Ali, Peygamber Efendimiz'e (sav) "Ey Allah'ın elçisi, Allah'a ve Allah'ın erlerine, gidilmesi en kolay, en faziletli yolu bana göster" diye ricada bulundu.
"Ey Ali, benim bereketimle peygamberliğe ulaştığım şeyi sen de elden bırakma" dedi, Peygamber (sav)
"Ey Allah'ın elçisi, bereketinle peygamberliğe ulaştığın o şey nedir?" diye sordu bunun üzerine Hz. Ali.
"O, halvette Allah'ı zikretmektir" dedi Peygamber Efendimiz (sav)
"Allah'ı zikreden bütün yaratıkların zikrinin fazileti böyle mi olur?" diye sordu Hz. Ali.
"Sus ey Ali! Yeryüzünde Allah'ın adı zikredildikçe kıyamet kopmaz" dedi Peygamber Efendimiz (sav). ardından da "la ilahe illAllah" kelimesini telkin edip Hz. Ali'nin üzerine okudu ve "Ey Ali! Ben bunu üç kere tekrarlayıncaya kadar sen sus ve dinle. Sonra da sen tekrar et ben dinleyeyim diye buyurdu."
28 Ağustos 2013 Çarşamba
27 Ağustos 2013 Salı
Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed (sav) ve Cebrail (as)
Peygamber Efendimiz Cebrail (as) a sordu:
Ey cebrail hiç 7 kat semadan yeryüzüne korku ve dehşet içinde hızlıca indin mi?
Cebrail : evet Ya Muhammed (sav) 3 kez dediğin şekilde indiğim oldu, bunun üzerine, Peygamberimiz sordu : nasıl oldu anlat
Birincisi dedi Cebrail ,Hz İbrahim ( as ) ateşe atılırken, Allah (cc) bana dediki :
Sor bakalım İbrahim’in bizden bir dileği varmıdır?
O sırada ibrahim ateşe atılmış şekilde havada ilerliyor (o zaman mancınık yöntemiyle ateşe atmışlardı İbrahim Peygamberi)
Cebrail : hemen süratle indim yeryüzüne ve hz. İbrahim'e sordum ; varmıdır Rabbinden istediğin birşey İbrahim peygamber cevapladı: Çekil çekil Rabbim den geldiyse başım üstüne. Bunun üzerine Yaradan emretti! ateşe serin ol, yere yumuşak ol dedi.
Peygamber efendimiz ya ikincisi diye sordu Cebrail’e
O sırada ibrahim ateşe atılmış şekilde havada ilerliyor (o zaman mancınık yöntemiyle ateşe atmışlardı İbrahim Peygamberi)
Cebrail : hemen süratle indim yeryüzüne ve hz. İbrahim'e sordum ; varmıdır Rabbinden istediğin birşey İbrahim peygamber cevapladı: Çekil çekil Rabbim den geldiyse başım üstüne. Bunun üzerine Yaradan emretti! ateşe serin ol, yere yumuşak ol dedi.
Peygamber efendimiz ya ikincisi diye sordu Cebrail’e
Cebrail (as) : yine İbrahim(as) oğlu ismaili(As) kurban edeceğinde bıçağın keskin yerini değil sırt tarafını İsmail'in boğazına sürtüyordu kesmek için tam farkına vardı ve bıçağı ters çevirip İsmail'in boğazına degdireceği sıra Rabbim emretti! Yetiş Cebrail, al şu iki koçu İbrahim bunları kurban etsin dedi, işte o sırada çok korktum yetişemeyeceğim diye ama
şükürler olsun yetiştim dedi.
Peygamberimiz sordu :ya üçüncüsü Cebrail onuda anlat
Cebrail (as) : Ya RasulAllah onu ne sen sor ne ben söyleyeyim!
şükürler olsun yetiştim dedi.
Peygamberimiz sordu :ya üçüncüsü Cebrail onuda anlat
Cebrail (as) : Ya RasulAllah onu ne sen sor ne ben söyleyeyim!
Peygamberimiz devam etmesini söyler:
Cebrail (as) : Rabbime en yakın olduğum yerdeydim kendi mekanımda ve 7 kat semanın en tepesi denebilir, sen uhud savaşındaydın ve savaş sırasında darbe aldın darbe alınca
miğferinin demiri yanağına battı. Ashab geldi yanına ve sana olan terbiyesinden dirki o demiri, eliyle değil ağzıyla yanağından hafifçe çekti, çıkardı. İşte tam o sırada yanağından süzülen bir damla kan yere düştü, düşecek!
Alemlerin Rabbi şöyle dedi: Yetiş Ey Cebrail eğer Resulümün Kanı yere düşerse andolsunki yerde ve gökte bir tek canlı bırakmam!
Cebrail: işte o anda tüm gücümle yeryüzüne Uhud’a yöneldim o kadar hızla indim ki yanağından süzülen kan tam yere damlamak üzereydi.!
Cebrail: işte o anda tüm gücümle yeryüzüne Uhud’a yöneldim o kadar hızla indim ki yanağından süzülen kan tam yere damlamak üzereydi.!
"Allahümme salli ala seyyidina Muhammedin ve ala ali Muhammedin ve sellim"
Peygamber Efendimiz (sav)’in Rüyası
Peygamber Efendimiz (sav) rüyasında, iki melek tarafından götürüldüğünü ve cehennemin kendisine gösterildiğini anlatmıştır. Hadiste belirtildiğine göre Hz. Peygamber (sav) orada; ibadetlerini samimiyet sizce yapan, yalan söyleyen, zina yapan, faiz yiyen vs. kişilerin gördükleri azabı müşahede etmiştir. Yine aynı rüyada kendisine bedenlerinin yarısı güzel yarısı çirkin insanların gösterildiğini belirten Hz. Peygamber, bunlara orada bulunan ve bembeyaz olan bir nehre girmelerinin emredildiğini; nehirden çıkan bu insanların son derece güzel bir şekil aldıklarını anlatmıştır. Bu insanların, dünya hayatında iyi ve kötü amelleri birbirine karıştıran insanlar olduğunu söylemiş; Allah’ın, bunların kötü amellerini affederek, onları cennete koyduğuna işaret etmiştir.
Peygamber Efendimiz (sav) rüyaların kişi üzerinde ki etkisine işaretle "sizden biri kötü bir rüya gördüğünde sol tarafına üç kere tükürsün, sonra da onun şerrinden Allah'a sığınsın. Böyle yaptığı takdirde, rüyadan dolayı bir zarar görmeyecektir." demiştir. Başka bir hadiste de kötü rüya görenin yatağından kalkıp namaz kılmasını ve onu insanlara anlatmamasını önermiştir. Yine o görülen rüyanın anlatılıp tabir edilmediği sürece bir kuşun ayağında asılı olduğunu; yorumlanınca vaki olduğunu söylemiştir.
Yine sizden biri iyi ve güzel bir rüya gördüğünde onu sadece sevdiği kimseye anlatsın, onun dışında kimseye anlatmasın. Böyle yapması daha hayırlıdır.
Kaynak: Peygamberimizin (S.A.V.) bazı rüyaları, makale (Doç.Dr.Hidayet Aydar)
25 Ağustos 2013 Pazar
Münafığın Hilesi
İçten inkarcı, dıştan imanlı görünen münafıklardan biri, Peygamberimizin azatlı kölesi ve evlatlığı Zeyd b. Haris hazretlerine ortaklık teklifinde bulundu. O da onun hakiki müslüman olduğunu zan edip beraber ticaret yapmayı kabul etti.
Para münafıktan olmak kaydıyla, beraber mal getirip satmak üzere anlaşıp, Taif şehrine gitmek üzere yola çıktılar.
Yolda münafık, Hz. Zeyd'e;
-Yorulduk. Şu mağaraya girelim de bir müddet istirahat edelim, dedi. O, da kalbinde hiçbir kötülük olmadığı için, bu teklifi kabul edip mağaraya girdiler.
Münafık, Hz. Zeyd'e suikast hazırlamıştı. Orada uyutup, elini ayağını bağladıktan sonra öldürecekti. Biraz sonra Zeyd uyudu, münafık da planını tatbike başladı. Zeyd'in ellerini ve ayaklarını sıkıca bağladıktan sonra, onu uykudan uyandırdı. Zeyd uyandı ki elleri, ayakları bağlanmış. Kendisini niçin bağladığını sordu.
-Münafık da; Siz bundan birkaç sene evvel Muhammed'le (s.a.v) Taif'e gitmiştiniz. Orada O'nu öldürmek istediler. Fakat sen kendini siper yaparak onun hayatını kurtardın ama şimdi ben seni öldüreceğim. Çünkü sen o zaman Muhammed'i (s.a.v) kurtatmasaydın, bugün aramıza bir fitne girmeyecekti ve arap milleti bu zamana kadar iman edegeldiği gibi putlara ibadet etmeye devam edeceklerdi, dedi ve hançeri çekip Zeyd'in üzerine yürüdü.
Hz. Zeyd canından çok sevdiği Resulullah'tan ayrılacağı ve bir daha dünya gözüyle göremeyeceğini düşünerek çok üzülüyor ve göz yaşları ile "Ya Rahman" diye nida ediyordu.
O anda gaipten bir ses;
-Dokunma! dedi
Bu sesi duyan münafık, mağaranın ağzında kendilerini gören birisi olduğunu zannederek, dışarı çıkıp baktı ki, kimse yok. Herhalde bana öyle gelmiştir, kimse yokmuş diye düşünerek, tekrar içeri Zeyd'in üzerine yürüdüğünde, Zeyd yine; "Ya Rahman" diye nida ediyor.
O ses bu sefer daha gür bir şekilde;
-Dokunma! diye bağırıyor.
Daha fazla heyecana kapılan münafık, tekrar dışarı çıkıp bakıyor ki, kimse yok.
Allah Allah...! Üçüncü defa öldürmek için hamle yaptığında bu sefer: "Dokunma!" nidası mağaranın ağzından duyuluyor.
Heyecanla mağaranın dışına çıkan münafık, tam teçhizatlı bir adamla karşılaşıyor. Neye uğradığını şaşıran münafığın dili boğazına kaçıyor ve silahlı zat, münafığın kellesini sorgusuz sualsiz kesiyor.
Silahlı zat, bu sefer içeri girip Hz. Zeyd'in ellerini, ayaklarını çözüp bir isteği olup olmadığını soruyor. Zeyd b. Haris, o zata;
-Sen kimsin, nereden geliyorsun? Sesin birincide, çok uzaklardan geliyordu, ikici de üçüncü de daha yaklaştın ve beni kurtardın! dediğinde, O;
-Ben seni kurtarmak için vazifelendirilmiş bir meleğim. Sen birinci defa nida ettiğinde, ben yedinci kat semada idim. İkinci nida ettiğinde, ikinci kat semada idim. Üçüncüde ise mağaranın ağzına gelmiştim...
Kafirin kellesini kesip, canını cehenneme yollamakla benim vazifen bitmiş oldu. Allah'a ısmarladık, Muhammed'e (s.a.v) selam söyle, deyip ayrılıyor.
Zeyd, bu hadiseyi Peygamberimize ve ashabına anlattığı zaman, bütün müminler göz yaşlarını tutamayıp ağlıyor ve Allah'a şükrediyorlar.
Dip Not: "İnanıp sabrederseniz, ıssız çölün sessiz kuyusunda bile ilahi yardıma kavuşursunuz..."
Para münafıktan olmak kaydıyla, beraber mal getirip satmak üzere anlaşıp, Taif şehrine gitmek üzere yola çıktılar.
Yolda münafık, Hz. Zeyd'e;
-Yorulduk. Şu mağaraya girelim de bir müddet istirahat edelim, dedi. O, da kalbinde hiçbir kötülük olmadığı için, bu teklifi kabul edip mağaraya girdiler.
Münafık, Hz. Zeyd'e suikast hazırlamıştı. Orada uyutup, elini ayağını bağladıktan sonra öldürecekti. Biraz sonra Zeyd uyudu, münafık da planını tatbike başladı. Zeyd'in ellerini ve ayaklarını sıkıca bağladıktan sonra, onu uykudan uyandırdı. Zeyd uyandı ki elleri, ayakları bağlanmış. Kendisini niçin bağladığını sordu.
-Münafık da; Siz bundan birkaç sene evvel Muhammed'le (s.a.v) Taif'e gitmiştiniz. Orada O'nu öldürmek istediler. Fakat sen kendini siper yaparak onun hayatını kurtardın ama şimdi ben seni öldüreceğim. Çünkü sen o zaman Muhammed'i (s.a.v) kurtatmasaydın, bugün aramıza bir fitne girmeyecekti ve arap milleti bu zamana kadar iman edegeldiği gibi putlara ibadet etmeye devam edeceklerdi, dedi ve hançeri çekip Zeyd'in üzerine yürüdü.
Hz. Zeyd canından çok sevdiği Resulullah'tan ayrılacağı ve bir daha dünya gözüyle göremeyeceğini düşünerek çok üzülüyor ve göz yaşları ile "Ya Rahman" diye nida ediyordu.
O anda gaipten bir ses;
-Dokunma! dedi
Bu sesi duyan münafık, mağaranın ağzında kendilerini gören birisi olduğunu zannederek, dışarı çıkıp baktı ki, kimse yok. Herhalde bana öyle gelmiştir, kimse yokmuş diye düşünerek, tekrar içeri Zeyd'in üzerine yürüdüğünde, Zeyd yine; "Ya Rahman" diye nida ediyor.
O ses bu sefer daha gür bir şekilde;
-Dokunma! diye bağırıyor.
Daha fazla heyecana kapılan münafık, tekrar dışarı çıkıp bakıyor ki, kimse yok.
Allah Allah...! Üçüncü defa öldürmek için hamle yaptığında bu sefer: "Dokunma!" nidası mağaranın ağzından duyuluyor.
Heyecanla mağaranın dışına çıkan münafık, tam teçhizatlı bir adamla karşılaşıyor. Neye uğradığını şaşıran münafığın dili boğazına kaçıyor ve silahlı zat, münafığın kellesini sorgusuz sualsiz kesiyor.
Silahlı zat, bu sefer içeri girip Hz. Zeyd'in ellerini, ayaklarını çözüp bir isteği olup olmadığını soruyor. Zeyd b. Haris, o zata;
-Sen kimsin, nereden geliyorsun? Sesin birincide, çok uzaklardan geliyordu, ikici de üçüncü de daha yaklaştın ve beni kurtardın! dediğinde, O;
-Ben seni kurtarmak için vazifelendirilmiş bir meleğim. Sen birinci defa nida ettiğinde, ben yedinci kat semada idim. İkinci nida ettiğinde, ikinci kat semada idim. Üçüncüde ise mağaranın ağzına gelmiştim...
Kafirin kellesini kesip, canını cehenneme yollamakla benim vazifen bitmiş oldu. Allah'a ısmarladık, Muhammed'e (s.a.v) selam söyle, deyip ayrılıyor.
Zeyd, bu hadiseyi Peygamberimize ve ashabına anlattığı zaman, bütün müminler göz yaşlarını tutamayıp ağlıyor ve Allah'a şükrediyorlar.
Dip Not: "İnanıp sabrederseniz, ıssız çölün sessiz kuyusunda bile ilahi yardıma kavuşursunuz..."
Hz. İsa ile Nur Kuşu'nun Macerası
Hz. İsa gezilerinden birinde bir sahil kasabasına uğrar.
Orada, altın gibi pırıl pırıl parıldayarak görenlerin gözlerini kamaştıran bir kuş görür. Bu kuş durup durup çamur bataklığına dalarak altın rengini pislikle sıvıyor, fakat hemen ardından temiz suya dalarak yıkanıyor, yine eski göz alıcı, gönül açıcı güzelliğine bürünüyordur. Hz. İsa (a.s.)'ın meraklı bakışları arasında nur kuşu, aynı hareketi arka arkaya beş kere tekrar eder. Hz. İsa (a.s) hayretler içinde kalır ve bu işe hiçbir mana veremez.
Tam o sırada Cebrail (a.s), Hz. İsa (a.s.) görünerek, hadiseyi şu şekilde açıklar;
"Güneş ışıkları gibi ,pırıl pırıl pırıltılar saçan nur kuşu, Peygamber Hz. Muhammed (s.a.v)'in, namaz kılan ümmetini temsil etmektedir; çamur, günahkar olanların işleyeceği türlü günahları göstermekte; kuşun, temiz suyun içene dalarak çamur pisliklerinden sıyrılması ve öz parlaklığına kavuşması da namazın yerini tutmaktadır. Kuş nasıl durup çamura batarken kirleniyorsa, ahir zaman Peygamberinin ümmeti de dünyalık çalışmalar içinde çeşit çeşit günahın kir ve pasına bürünerek, yaratılıştan getirmiş oldukları öz temizlik ve nurlarını karartacaklardır. Ama arkasından namaza durarak Allah'ın huzuruna dikilince öz temizliklerini gölgeleyen günah kirinden sıyrılıvererek eski nurlu görünüşlerine börünecelerdir.
Hz. Muhammed (s.a.v)'in ümmetine günde beş vakit namaz kılmanın farz edildiğini belirtmek üzere, gördüğün nur kuşu, peşpeşe aynı hareketi beş kere tekrarlamaktadır."
Orada, altın gibi pırıl pırıl parıldayarak görenlerin gözlerini kamaştıran bir kuş görür. Bu kuş durup durup çamur bataklığına dalarak altın rengini pislikle sıvıyor, fakat hemen ardından temiz suya dalarak yıkanıyor, yine eski göz alıcı, gönül açıcı güzelliğine bürünüyordur. Hz. İsa (a.s.)'ın meraklı bakışları arasında nur kuşu, aynı hareketi arka arkaya beş kere tekrar eder. Hz. İsa (a.s) hayretler içinde kalır ve bu işe hiçbir mana veremez.
Tam o sırada Cebrail (a.s), Hz. İsa (a.s.) görünerek, hadiseyi şu şekilde açıklar;
"Güneş ışıkları gibi ,pırıl pırıl pırıltılar saçan nur kuşu, Peygamber Hz. Muhammed (s.a.v)'in, namaz kılan ümmetini temsil etmektedir; çamur, günahkar olanların işleyeceği türlü günahları göstermekte; kuşun, temiz suyun içene dalarak çamur pisliklerinden sıyrılması ve öz parlaklığına kavuşması da namazın yerini tutmaktadır. Kuş nasıl durup çamura batarken kirleniyorsa, ahir zaman Peygamberinin ümmeti de dünyalık çalışmalar içinde çeşit çeşit günahın kir ve pasına bürünerek, yaratılıştan getirmiş oldukları öz temizlik ve nurlarını karartacaklardır. Ama arkasından namaza durarak Allah'ın huzuruna dikilince öz temizliklerini gölgeleyen günah kirinden sıyrılıvererek eski nurlu görünüşlerine börünecelerdir.
Hz. Muhammed (s.a.v)'in ümmetine günde beş vakit namaz kılmanın farz edildiğini belirtmek üzere, gördüğün nur kuşu, peşpeşe aynı hareketi beş kere tekrarlamaktadır."
Bir Hikaye
Allah Dostu Veli'yle Terzinin Hikayesi:
Bir veli; okuz senelik bir terziye sormuş. Neden hala tevbe etmiyorsun da günahlı hayata devam ediyorsun?
-Terzi, nasıl olsa demiş can boğaza gelinceye kadar tevbenin vakti var. O zaman tevbe ederim kurtulurum demiş.
Allah dostu veli sormuş; sen kaç senedir terzilik yapıyorsun?
-Terzi, otuz senedir diye cevap vermiş.
-Allah dostu, otuz sene içerisinde elin en çok neye alıştı? demiş.
-Terzi, makasla kumaş kesmeye demiş.
-Peki demiş veli, can boğaza geldiği anda, eline makas verseler yine kolayca kumaş kesebilirmisin?
-Bizim terzi omuzlarını silkmiş ve öylesine korkulu bir anda kumaşı doğru kesemem ki, demiş.
Allah dostu lafı gediğine koymuş, otuz senedir yaptığın işi o anda doğru yapamıyorsun da, ömründe hiç yapmadığın tevbeyi nasıl o anda yapacaksın?
Tevbelerimizi geciktirmeyelim inşAllah! Tevbe duası ve tatbik şekli konular içerisinde mevcuttur. Allah'u Teala tevbelerimizi kabul etsin.
Bir veli; okuz senelik bir terziye sormuş. Neden hala tevbe etmiyorsun da günahlı hayata devam ediyorsun?
-Terzi, nasıl olsa demiş can boğaza gelinceye kadar tevbenin vakti var. O zaman tevbe ederim kurtulurum demiş.
Allah dostu veli sormuş; sen kaç senedir terzilik yapıyorsun?
-Terzi, otuz senedir diye cevap vermiş.
-Allah dostu, otuz sene içerisinde elin en çok neye alıştı? demiş.
-Terzi, makasla kumaş kesmeye demiş.
-Peki demiş veli, can boğaza geldiği anda, eline makas verseler yine kolayca kumaş kesebilirmisin?
-Bizim terzi omuzlarını silkmiş ve öylesine korkulu bir anda kumaşı doğru kesemem ki, demiş.
Allah dostu lafı gediğine koymuş, otuz senedir yaptığın işi o anda doğru yapamıyorsun da, ömründe hiç yapmadığın tevbeyi nasıl o anda yapacaksın?
Tevbelerimizi geciktirmeyelim inşAllah! Tevbe duası ve tatbik şekli konular içerisinde mevcuttur. Allah'u Teala tevbelerimizi kabul etsin.
23 Ağustos 2013 Cuma
İstihare Namazı Nasıl Kılınır?
İstihare "hayırlı olanı istemek" manasına gelir. İstihare, bir işin hakkında hayırlı olup olmadığını, anlamak için abdest alıp iki rekat namazı kıldıktan sonra bu husustaki duayı okuyarak o işle ilgili rüya görmek üzere uykuya yatmaktır. Evlenmeden önce birkaç daha istihare edilip, hak tealaya sığınılmalıdır. Nefsin ve kötü kimselerin araya girmemesi için, yalvarmalıdır. Salih güvenilir kimselerle istişareden sonra istihare yapılır.
Bir işe başlayacağınız zaman, iki rekat namaz kılıp aşağıda belirtilen arapça duayı okuyarak "eğer bu işim (mesela şu kulunla evlenmem veya şu işe girmem benim dünyam ve ahiretim için hayırlı ise, bunu bana mübarek eyle. Eğer hakkımda hayırlı değilse, onu benden uzaklaştır ve hayırlı olanı bana yakınlaştır. Beni kazana razı gösterenlerden eyle, "YA ERHAMERRAHİMİN." denilmelidir. Ve yapacak kişinin gönlünde bir şüphe olmamalıdır. Tamamen inanmak ve teslim olmak iyidir.
"Bir işe başlamadan önce istihare yapan sonradan üzülmez."
Namazın kılınışı sabah namazının sünneti gibidir. Tek fark; 1. rekatta zamlı sure olarak Kafirun Suresi, 2. rekatta zamlı sure olarak İhlas Suresi okunur.
Bir işe başlayacağınız zaman, iki rekat namaz kılıp aşağıda belirtilen arapça duayı okuyarak "eğer bu işim (mesela şu kulunla evlenmem veya şu işe girmem benim dünyam ve ahiretim için hayırlı ise, bunu bana mübarek eyle. Eğer hakkımda hayırlı değilse, onu benden uzaklaştır ve hayırlı olanı bana yakınlaştır. Beni kazana razı gösterenlerden eyle, "YA ERHAMERRAHİMİN." denilmelidir. Ve yapacak kişinin gönlünde bir şüphe olmamalıdır. Tamamen inanmak ve teslim olmak iyidir.
"Bir işe başlamadan önce istihare yapan sonradan üzülmez."
Namazın kılınışı sabah namazının sünneti gibidir. Tek fark; 1. rekatta zamlı sure olarak Kafirun Suresi, 2. rekatta zamlı sure olarak İhlas Suresi okunur.
"Allahumme innî estehîruke bi-ilmike ve estakdiruke bikudratike ve es'eluke min fadlike'l-azim. Feinneke takdiru velâ ekdiru ve ta'lemu vela â'lemu ve ente allâmu'l-ğuyûb. Allâhumme in kunte ta'lemu enne hâzâ'l, emre hayrun lî fi dînî ve meâşî ve âkibeti emrî âcili emri ve âcilihi fakdirhu li ve yessirhu lî summe bârik lî fîh. Ve in kunte tâ'lemu enne hâza'l-emre şerrun lî fî dînî ve meâşî ve âkıbeti emri âcili emri ve acilihî fasrifhu annî vasrifnî anhu va'kir liyelhayra haysu kâne sume ardinî bih."
Anlamı: "Allah'ım, Sen'den hayır talep ediyorum, zira Sen birsin. Sen'den hayrı yapmaya kudret talep ediyorum, zira Sen vermeye kadirsin. Rabbim, yüce fazlını talep ediyorum, Sen her şeye kadirsin, ben acizim. Sen bilirsin, ben cahilim. Sen gaybları bilirsin.
Allah'ım, süphesiz biliyorsun ki, bu ...... (iş, evlilik) benim dinim, hayatım ve sonum için hayırlıysa, bunu bana takdir et ve yapmamı kolay kıl. Sonra da onu hakkımda mübarek kıl. Eğer bu iş bana dinim, hayatım ve akıbetim için zararlıysa, onu benden çevir, beni de ondan çevir. Hayır ne ise, bana onu takdir et, sonra da bana onu sevdir."
Birinci defada sonuç alınamazsa yada emin olunamazsa üç veya yedi defa tekrarlanabilir.
Samimi yani inanarak yapıldığı takdirde, kalbe doğuş olabilir, istihare sonucu bir ferahlık kalpte bir ferahlık olursa o işin hayırlı olacağına, sıkıntı darlık olursa olumsuz olacağına işaret ediliyor olabilir. Gündüz yapılacağı gibi, iyice konsantre olunabilmesi için geceleyin yatmadan hemen önce yapılması da tavsiye edilir. İstihare için uykuya yatma ve rüya bekleme şartı olmadığı unutulmamalıdır. İnsanın kalbine his olumlu veya olumsuz olarak gelir. Allah samimi olarak isteyen kullarına bir işaret veya ipucu verir.
Bu namazı buradan okuyup tatbik etmek isteyen namazını kılıp duasını ettikten sonra dünya kelamı konuşmamalı yatağa yattığı vakit 3 ihlas ve fatiha şerif okuyup Peygamber Efendimiz (sav) hediye etmeli ve onun yüzü suyu hürmetine rabbinden doğru olanı istemelidir.
22 Ağustos 2013 Perşembe
Kuran-ı Kerim Meal'inden (Hac Suresi, Müminun Suresi)
Hac Suresi
"Hal böyle iken insanlardan öyleleri vardır ki, bilgisi olmaksızın Allah hakkında tartışır ve her âsi şeytanın peşine takılır.
"Şeytan hakkında şöyle yazılmıştır: Her kim şeytanı dost edinirse, o da onu yoldan çıkaracak ve alevli ateşin azabına sürükleyecektir.
"Ey insanlar! Öldükten sonra dirileceğinizden kuşku duyuyorsanız şunu unutmayın ki, biz sizi topraktan, sonra nutfeden, sonra alakadan, sonra belli belirsiz et parçasından yarattık ki size (kudretimizi) açıkça gösterelim; ve biz dilediğimizin rahimlerde belirli bir vakte kadar kalmasını sağlarız, sonra sizi bebek olarak çıkarırız, ki daha sonra yetişkinlik çağınıza erişesiniz. İçinizden kimi erken vefat ettirilirken kimi de önceden bildiklerini bilmez hale gelinceye kadar ömrün en düşkün çağına eriştirilir. Öte yandan yeryüzünü kupkuru ve cansız görürsün; üzerine yağmur indirdiğimizde ise (bir de bakarsın) canlanıp kabarır ve her cinsten güzel bitkiler çıkarır." (Hac Suresi 3,4,5.)
"Biz her ümmet için uyacakları dinî kurallar koymuşuzdur. Boşuna bu konuda seninle tartışmasınlar ve sen rabbinin yoluna çağrıda bulunmaya devam et! Sen hakka götüren doğru bir yol üzerindesin."
"Şayet seninle yine tartışmaya çalışırlarsa şöyle de: Yapıp ettiklerinizi en iyi bilen Allah’tır."
" Hakkında ihtilâf edip durduğunuz hususlarda kıyamet günü Allah aranızda hükmünü verecektir." (Hac suresi, 67,68.)
"Kendilerine ayetlerimiz açık açık okunduğunda, inkarcıların yüzlerinde ki hoşnutsuzluğu hemen farkedersin. Kendilerine ayetlerimizi okuyanlara neredeyse saldıracaklar. Onlara de ki: "Şimdi size bundan daha vahim olanı haber vereyim mi? Cehennem! Allah onu inkar edenler için belirledi. Ne kötü bir sondur o!" (Hac suresi 72.)
"Ey iman edenler! Rükû edin, secdeye kapanın, rabbinize ibadet edin, dünya ve âhiret için faydalı işler yapın ki kurtuluşa eresiniz."
"Allah yolunda, gerektiği gibi cihad edin. Sizi O seçti ve size din konusunda hiçbir güçlük yüklemedi; ceddiniz İbrâhim’in dininde olduğu gibi. O size hem daha önce hem de bu Kur’an’da "müslümanlar" adını verdi ki peygamber size şahitlik etsin, siz de insanlara şahitlik edesiniz. Haydi namazı kılın, zekâtı verin ve Allah’a sımsıkı bağlanın. Sizin mevlânız O’dur. O ne güzel mevlâdır ve ne iyi yardımcıdır." (Hac suresi 77,78.)
"Hal böyle iken insanlardan öyleleri vardır ki, bilgisi olmaksızın Allah hakkında tartışır ve her âsi şeytanın peşine takılır.
"Şeytan hakkında şöyle yazılmıştır: Her kim şeytanı dost edinirse, o da onu yoldan çıkaracak ve alevli ateşin azabına sürükleyecektir.
"Ey insanlar! Öldükten sonra dirileceğinizden kuşku duyuyorsanız şunu unutmayın ki, biz sizi topraktan, sonra nutfeden, sonra alakadan, sonra belli belirsiz et parçasından yarattık ki size (kudretimizi) açıkça gösterelim; ve biz dilediğimizin rahimlerde belirli bir vakte kadar kalmasını sağlarız, sonra sizi bebek olarak çıkarırız, ki daha sonra yetişkinlik çağınıza erişesiniz. İçinizden kimi erken vefat ettirilirken kimi de önceden bildiklerini bilmez hale gelinceye kadar ömrün en düşkün çağına eriştirilir. Öte yandan yeryüzünü kupkuru ve cansız görürsün; üzerine yağmur indirdiğimizde ise (bir de bakarsın) canlanıp kabarır ve her cinsten güzel bitkiler çıkarır." (Hac Suresi 3,4,5.)
"Biz her ümmet için uyacakları dinî kurallar koymuşuzdur. Boşuna bu konuda seninle tartışmasınlar ve sen rabbinin yoluna çağrıda bulunmaya devam et! Sen hakka götüren doğru bir yol üzerindesin."
"Şayet seninle yine tartışmaya çalışırlarsa şöyle de: Yapıp ettiklerinizi en iyi bilen Allah’tır."
" Hakkında ihtilâf edip durduğunuz hususlarda kıyamet günü Allah aranızda hükmünü verecektir." (Hac suresi, 67,68.)
"Kendilerine ayetlerimiz açık açık okunduğunda, inkarcıların yüzlerinde ki hoşnutsuzluğu hemen farkedersin. Kendilerine ayetlerimizi okuyanlara neredeyse saldıracaklar. Onlara de ki: "Şimdi size bundan daha vahim olanı haber vereyim mi? Cehennem! Allah onu inkar edenler için belirledi. Ne kötü bir sondur o!" (Hac suresi 72.)
"Ey iman edenler! Rükû edin, secdeye kapanın, rabbinize ibadet edin, dünya ve âhiret için faydalı işler yapın ki kurtuluşa eresiniz."
"Allah yolunda, gerektiği gibi cihad edin. Sizi O seçti ve size din konusunda hiçbir güçlük yüklemedi; ceddiniz İbrâhim’in dininde olduğu gibi. O size hem daha önce hem de bu Kur’an’da "müslümanlar" adını verdi ki peygamber size şahitlik etsin, siz de insanlara şahitlik edesiniz. Haydi namazı kılın, zekâtı verin ve Allah’a sımsıkı bağlanın. Sizin mevlânız O’dur. O ne güzel mevlâdır ve ne iyi yardımcıdır." (Hac suresi 77,78.)
Müminun Suresi
"Müminler kesinlikle kurtuluşa ermiştir;
Ki onlar, namazlarında derin bir saygı hali yaşarlar;
Anlamsız, yararsız seylerden uzak dururlar;
Zekatı verirler;
İffetlerini korurlar;" (Müminun suresi 1,2,3,4,5.)
"Gerçek şu ki sen onları dosdoğru bir yola çağırıyorsun.
Âhirete inanmayanlar ise ısrarla yoldan sapmaktalar." (Müminun suresi 73,74.)
"De ki: "Biliyorsanız söyleyin, bu dünya ve onda bulunanlar kime aittir?"
"Allah’a" diyecekler. "O halde düşünmez misiniz?" de.
"Peki yedi göğün rabbi, yüce arşın rabbi kimdir?" diye sor.
"Bunlar Allah’ın" diyecekler. "O halde Allah’a saygınız yok mu?" de.
"Biliyorsanız söyleyin, bütünüyle varlığın yönetimi elinde olan, kendisi her şeyi koruyup kollayan, fakat kendisi korunmaya muhtaç olmayan kimdir?" de.
"Yönetim Allah’ın" diyecekler. "O zaman nasıl olup da böyle büyülenmiş gibi davranıyorsunuz?" de.(Müminun suresi 84,85,86,87,88,89.)
"Ve de ki: "Rabbim! Şeytanların gizli kışkırtmalarından sana sığınırım. Onların yanımda bulunmalarından da sana sığınırım rabbim!" (Müminun suresi 97.)
Kuran-ı Kerim Meal'inden (İsra Suresi, Nahl Suresi, Kehf Suresi, Ta ha Suresi)
İsra Suresi
"Muhakkak ki biz Kuran'da insanlara (gerçekleri anlatmak) için her türlü misali denedik. Yinede insanların çoğu inkarcılıkta direndikçe direnirler." (İsra suresi 89.)
"Allah (şeytana) buyurdu: Git! Onlardan kim sana uyarsa, iyi bilin ki hepinizin cezası cehennemdir. Tam bir ceza! Onlardan gücünün yettiği kimseleri dâvetinle şaşırt; süvarilerinle, yayalarınla onları yaygaraya boğ; mallarına, evlatlarına ortak ol, kendilerine vaadlerde bulun. Şeytan, insanlara, aldatmadan başka bir şey vadetmez." (isra suresi 65.)
"Ve şöyle niyaz et: "Rabbim! Girilecek yere doğrulukla girmemi, çıkılacak yerden de doğrulukla çıkmamı sağla, bana tarafından yardımcı bir güç ver!" De ki: "Hak geldi bâtıl yıkılıp gitti! Zaten bâtıl yıkılmaya mahkûmdur." (isra suresi 79-80.)
"Bu, onların dünya hayatını sevip ahirete tercih etmelerinden ve Allah’ın kafirler topluluğunu asla doğru yola iletmeyeceğindendir. İşte onlar, Allah'ın; kalplerini, kulaklarını ve gözlerini mühürlediği kimselerdir. İşte onlar gafillerin ta kendileridir." (Nahl suresi 107.)
"Ve şöyle niyaz et: "Rabbim! Girilecek yere doğrulukla girmemi, çıkılacak yerden de doğrulukla çıkmamı sağla, bana tarafından yardımcı bir güç ver!" De ki: "Hak geldi bâtıl yıkılıp gitti! Zaten bâtıl yıkılmaya mahkûmdur." (isra suresi 79-80.)
Nahl Suresi
"Sonra, şüphesiz ki Rabbin; cahillik sebebiyle kötülük yapan, sonra bunun ardından tövbe eden ve durumunu düzeltenlerden yanadır. Şüphesiz Rabbin bundan sonra da elbette çok bağışlayandır, çok merhamet edendir." (Nahl suresi)
Kehf Suresi
"Biz kimlerin daha güzel amel edeceğini deneyelim diye yeryüzündeki her şeyi onların süsü yaptık." (Kehf suresi, 6.)
Kehf Suresi
"Biz kimlerin daha güzel amel edeceğini deneyelim diye yeryüzündeki her şeyi onların süsü yaptık." (Kehf suresi, 6.)
"Allah izin verirse" demeden hiçbir şey için,"şu işi yarın yapacağım" deme! Unuttuğun takdirde rabbini an ve "Umarım rabbim bana, doğruya bundan daha yakın yolu "gösterir"de. (Kehf suresi, 22.)
Ta ha Suresi
"Şüphe yok ki ben Allah'ım. Benden başka hiçbir ilah yoktur. O halde bana ibadet et ve beni anmak için namaz kıl."
"Kıyamet mutlaka gelecektir. Herkes işlediğinin karşılığını görsün diye, neredeyse onu gizleyecek (geleceğinden hiç söz etmeyecek)tim."
"Buna inanmayan ve nefsinin arzusuna uyan kimseler seni ondan (ona hazırlanmaktan) sakın alıkoymasın, sonra helak olursun!" (Ta ha suresi 14,15,16.)
"Her kim de benim zikrimden (Kur'an'dan) yüz çevirirse mutlaka ona dar bir geçim vardır. Bir de onu kıyamet gününde kör olarak haşrederiz."
O da şöyle der: "Rabbim! Dünyada gören bir kimse olduğum halde, niçin beni kör olarak haşrettin?" (Ta ha suresi 124,125.)
Ta ha Suresi
"Şüphe yok ki ben Allah'ım. Benden başka hiçbir ilah yoktur. O halde bana ibadet et ve beni anmak için namaz kıl."
"Kıyamet mutlaka gelecektir. Herkes işlediğinin karşılığını görsün diye, neredeyse onu gizleyecek (geleceğinden hiç söz etmeyecek)tim."
"Buna inanmayan ve nefsinin arzusuna uyan kimseler seni ondan (ona hazırlanmaktan) sakın alıkoymasın, sonra helak olursun!" (Ta ha suresi 14,15,16.)
"Her kim de benim zikrimden (Kur'an'dan) yüz çevirirse mutlaka ona dar bir geçim vardır. Bir de onu kıyamet gününde kör olarak haşrederiz."
O da şöyle der: "Rabbim! Dünyada gören bir kimse olduğum halde, niçin beni kör olarak haşrettin?" (Ta ha suresi 124,125.)
O halde, onların söylediklerine sabret ve güneşin doğuşundan ve batışından önce Rabbini hamd ile tespih et. Gece vaktinde ve gündüzün uçlarında da tespih et ki hoşnut olasın.
Onlardan bazı kimselere, kendilerini sınamak için dünya hayatının süsü olarak verdiğimiz şeylere gözünü dikme. Rabbinin rızkı daha hayırlı ve daha kalıcıdır. (Ta ha suresi)
Onlardan bazı kimselere, kendilerini sınamak için dünya hayatının süsü olarak verdiğimiz şeylere gözünü dikme. Rabbinin rızkı daha hayırlı ve daha kalıcıdır. (Ta ha suresi)
Tevbe Duası
Manevi alanda yasak bölgeye giren, Allah'ın emirlerini çiğneyerek, günah işleyen kimseler hemen abdest alıp Allah rızası için iki rekat namaz kılmalı, sonrada aşağıda ki duayı okuyup tevbe etmelidir.
Allah resulü, Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (S.A.V): "Günahlarından tevbe eden hiç günah işlememiş gibidir" buyuruyor.
-"Allah'u teala tevbe edenleri ve temizlenenleri sever." (Bakara/222)
Sonra, süphesiz Rabbin, cahillik sebebiyle kötülük yapan, sonra bunun ardından tevbe eden ve durumunu düzeltenlerden yanadır. Şüphesiz Rabbin bundan sonra da elbette çok bağışlayandır, çok merhamet edendir. (Nahl suresi/107)
Diyelim cümle günahlarımıza tevbe:
"Estağfirullah! Estağfirullah! Estağfirullah el-azıym, el-kerim ellezi la ilahe illa hüvel hayyel kayyume ve etubü ileyhi tevbete abdin zalimin linefsihi lâ yemlikü linefsihi mevten ve la hayaten ve la nüşura. Ve es'elühüt-tevbete vel-mağfirete vel-hidayete lena innehu hüvet-tevvabür rahıym."
Ya Rabbi, Ya Rabbi, Ya Rabbi!
Eğer benim elimden, ayağımdan, gözümden, kulağımdan, dilimden ve bütün azalarımdan, bilerek, bilmeyerek, kelime-i küfür ve fi'l-i küfür, günah, isyan, hata, şirk ve malayani sadır oldu ise ben onların cümlesine tevbe ettim, pişman oldum. Bir daha yapmamaya azm ü cezm ü kasd eyledim. Peygamberlerin evveli Adem Safiyullah, ahiri bizim peygamberimiz Hz. Muhammed Mustafa (S.A.V) Efendimizdir. Bu ikisi ve bu ikisi arasında gelip geçen peygamberler haktır ve gerçektir. Cümlesine inandım, iman ettim. Dilimle ikrar, kalbimle tasdik ettim.
Sonra Amentü Duası okunur:
"Amentü billah! Ve bimâ cae min ındillah! Amentü biresulillah! Ve bimâ cae min ındi resulillah! Amentü billahi ve melaiketihi ve kütübihi ve resulihi vel-yevmil ahıri ve bilkaderi hayrihi ve şerrihi minallahi ve resuluhi vel-yevmil ahıri ve bilkaderi hayrihi ve şerrihi minallahi teala vel-ba'sü ba'del mevti hakkun eşhedü en la ilahe illallah ve eşhedü enne muhammeden abdühu ve resulüh, hakkun eşhedü en la ilahe illallah ve eşhedü enne muhammeden abdühu ve resulüh, hakkun eşhedü en la ilahe illallah ve eşhedü enne muhammeden abdühu ve resulüh."
Kelime-i şehadet üç defa tekrarlanır: Bütün geçmişlerimizin affı, vatan ve milletimizin selameti ve istiğfarın kabulü için tekrar edilir. Sonra bir Fatiha Suresi okunur. Böylece tevbe yapılmış olunur. Allah-u teala kabul etsin inşallah.
Allah resulü, Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (S.A.V): "Günahlarından tevbe eden hiç günah işlememiş gibidir" buyuruyor.
-"Allah'u teala tevbe edenleri ve temizlenenleri sever." (Bakara/222)
Sonra, süphesiz Rabbin, cahillik sebebiyle kötülük yapan, sonra bunun ardından tevbe eden ve durumunu düzeltenlerden yanadır. Şüphesiz Rabbin bundan sonra da elbette çok bağışlayandır, çok merhamet edendir. (Nahl suresi/107)
Diyelim cümle günahlarımıza tevbe:
"Estağfirullah! Estağfirullah! Estağfirullah el-azıym, el-kerim ellezi la ilahe illa hüvel hayyel kayyume ve etubü ileyhi tevbete abdin zalimin linefsihi lâ yemlikü linefsihi mevten ve la hayaten ve la nüşura. Ve es'elühüt-tevbete vel-mağfirete vel-hidayete lena innehu hüvet-tevvabür rahıym."
Ya Rabbi, Ya Rabbi, Ya Rabbi!
Eğer benim elimden, ayağımdan, gözümden, kulağımdan, dilimden ve bütün azalarımdan, bilerek, bilmeyerek, kelime-i küfür ve fi'l-i küfür, günah, isyan, hata, şirk ve malayani sadır oldu ise ben onların cümlesine tevbe ettim, pişman oldum. Bir daha yapmamaya azm ü cezm ü kasd eyledim. Peygamberlerin evveli Adem Safiyullah, ahiri bizim peygamberimiz Hz. Muhammed Mustafa (S.A.V) Efendimizdir. Bu ikisi ve bu ikisi arasında gelip geçen peygamberler haktır ve gerçektir. Cümlesine inandım, iman ettim. Dilimle ikrar, kalbimle tasdik ettim.
Sonra Amentü Duası okunur:
"Amentü billah! Ve bimâ cae min ındillah! Amentü biresulillah! Ve bimâ cae min ındi resulillah! Amentü billahi ve melaiketihi ve kütübihi ve resulihi vel-yevmil ahıri ve bilkaderi hayrihi ve şerrihi minallahi ve resuluhi vel-yevmil ahıri ve bilkaderi hayrihi ve şerrihi minallahi teala vel-ba'sü ba'del mevti hakkun eşhedü en la ilahe illallah ve eşhedü enne muhammeden abdühu ve resulüh, hakkun eşhedü en la ilahe illallah ve eşhedü enne muhammeden abdühu ve resulüh, hakkun eşhedü en la ilahe illallah ve eşhedü enne muhammeden abdühu ve resulüh."
Kelime-i şehadet üç defa tekrarlanır: Bütün geçmişlerimizin affı, vatan ve milletimizin selameti ve istiğfarın kabulü için tekrar edilir. Sonra bir Fatiha Suresi okunur. Böylece tevbe yapılmış olunur. Allah-u teala kabul etsin inşallah.
21 Ağustos 2013 Çarşamba
Karga Yavrusunun Büyüme Hikâyesi
Hikâye olunur ki: "Karga'nın yavrusu kabuğundan çıktığı zaman, kırmızı et gibi olur. Karga ondan kaçar. Üzerine sinekler toplanır. Yavrular tüyleri çıkıncaya kadar o sinekleri yer. Tüyleri çıktığı zaman, annesi geri döner yanına. Bundan dolayı: "Ey yuvasında karga yavrusuna rızık veren Rabbim!" diye dua edilir. Bunda düşünenler için bir delil vardır.
20 Ağustos 2013 Salı
Fatiha Sûresinin Fazilet, Esrar ve Havassı
Fatiha sûresinin
Fazileti hakkında yine Efendimiz (s.a.v.) Hazretlerinin şu mübarek hadis-i
şerifleri rivayet edildi:
Eğer Fatiha sûresi,
Tevrâtta olsaydı, Mûsâ Aleyhisselâm'ın kavmi YahûdUeşmezdi. Ve eğer Fatiha
sûresi, İncil'de olsaydı, Isâ Aleyhisselâm'ın kavmi elbette ona yardım ederdi.
Ve eğer, Fatiha sûresi, Zebur'da olsaydı, Davud Aleyhiselâm'in kavmi mesh
olmazdı (hınzır ve maymuna dönüşmezdi). Her hangi bir Müslüman, Fatiha sûresini
okursa, Çenâb-ı Allah, ona sanki Kur'ân-ı Kerimin hepsini okumuş, bütün erkek
mü'minlere ve kadın mü'minlere tasadduk etmiş gibi sevap verir.
Fatiha sûresinin
faziletlerinden biri de, Fatiha sûresinde bulunan elif-bâ harfleri, yirmi
ikidir. Kendisine vahiy geldikten sonra Efendimiz (s.a.v.) Hazretlerinin
peygamberlik çağı da yirmi iki (kusur) senedir.
Fatiha sûresinde (şu)
yedi harf yoktur:
Helak olmanın ıi. 'si,
op- korkunun zakkumun, şakâvetin, şaki olmanın
zulmet'in firak, ayrılığın u'si
yoktur.
Kim itikâd ederek, bu
sûreyi, hürmet ve tazim ile okursa bu yedi şeyden (yani, helak olmaktan,
korkudan, ahirette Cehennemde zekkum içmekten, şakâvetten, zulmetten ve ayrılıktan)
emin olur.
Fatiha Sûresi Nerede Nazil Oldu
-"Fatiha sûresi,
Mekke'de cuma günü indi. O büyük bir keramettir. Allah, Fatiha süresiyle
Efendimiz (s.a.v.) Hazretlerine ikramda bulundu. Cebrail Aleyhisselâm,
Efendimiz (s.a.v.) Hazretlerine, Fatiha sûresini inzal ettiği zaman, kendisiyle
beraber yedi bin melek indi.
Fatiha Sûresini Okuyana Belâ Gelmez
Hüzeyfe (r.a.)
Hazretlerinden rivayet olundu.
Rasûlüllah (s.a.v.) Hazretleri şöyle buyurdular:
Muhakkak Cenâb-ı
Allah, bir kavmin üzerine kesinlikle azab göndereceğini murad ettiğinde, o
kavmin çocuklarından biri mektebde Fatiha sûresini okur. Allah o çocuğun Fatiha
sûresini okumasını işitir ve hemen o çocuğun sebebiyle onların üzerinden kırk
yıl azabı kaldırır.
Fatiha Sûresi Bütün İlimlere Şâmildir
Rivayet olundu ki,
bütün kitablann ilimleri Kur'ân-ı Kerimdedir. Sonra (Kur'ân-ı Kerimin ilmi)
Fatiha sûresindedir. Kim Fatiha sûresinin tefsirini öğrenirse sanki, bütün
Kurân-i kerimin tefsirini öğrenmiş gibi olur. Kim Fatiha sûresini okursa, bütün Kur'ân-ı Kerimi
okumuş gibidir.
Fenâri, şöyle dedi:
Bu, Fatiha sûresinin başından
-"Rahman ve Rahîm olan Allah'ın adıyla (başlıyorum). Hamd, âlemlerin
Rabbi, O, Rahman ve Rahîm, Ceza gününün mâliki Allah'a mahsustur." Buraya
kadar olan âyeti kerimeler, zât, sıfat ve fiil cihetinden, ilahiyata taalluk
eden, "mebde akâidi"ne işarettir. Çünkü hamdın, Allah'a münhasır
olması, (sadece ve sadece Allah'a yapılması), fiil, sıfat ve zâtında da
kemâlâtın ona münhasır olmasını gerektirir. "(Ey Rabbimiz!) Ancak sana
ibâdet (kulluk) ederiz ve yalnız senden yardım dileriz."Âyeti kerimesi
ise, ibâdetlerden Hak ile kul arasındaki rabıtaların ahkamının
kısımlarını beyan etmektedir. Hidâyet et bizi doğru yola... Kendilerine nimet
verdiğin mes'udların yoluna; gazaba uğrayanların ve sapmışların yoluna
değil."Âyeti kerimeleri de, mü'minlerin isteklerini, beyan etmekdir.
İsmail Hakkı Bursevi, Rûhu’l-Beyan Tefsiri
Amin
Amin. Esmâ-i efâldir. "Kabul et" manasınadır. "Ey Allahım Dualarımızı kabul et" manasınadır. Veya "Ya Rabbi (böyle) yap" demektir.
Âmin (kelimesi bütün
âlimlerin) ittifakı ile Kur'an-ı kerim'den değildir. Çünkü, asıl mushafta
yazılmamıştır. Sahabe (r.a.) ve onlardan sonra gelen âlimlerden onun
Kur'ân'dan olduğuna dair bir rivayet nakil olunmadı.
Lâkin, okuyan kişinin
Fâtiha-i şerîfeden sonra ondan ayrı olarak (Fatiha süresiyle arasına fasıla
vererek), Âmin demesi sünnettir. Bu mevzuda Efendimiz (s.a.v.) Hazretleri şöyle
buyurdular:
"Bana Cibril Aleyhisselâm, Fatiha sûresinin okumasını bitirdiğimde bana "âmin"
demeyi öğretti ve: (Fatiha sûresinden sonra) Âmin demek sanki kitabı hatmetmek
gibidir, buyurdu."
Bu hadis-i şerifi
Hazreti Ali (r.a.) riyâyet etti ve açıklamasında şöyle buyurdu:
"Âmin, Cenâb-ı
Allah'ın mührüdür. Onunla kulunun duasını mühürleyip tasdik etmektedir."
Hazreti Ali (r.a.) tefsir ettiler. Mühür, mühürlenen şeye herhangi bir şeyin
müdâhalesine ve orada tasarrufda bulunmasına mani olur. Âmin (duası da) kulun
duasına hıyanetin girmesine manidir.
Veheb (r.h.) şöyle
buyurdu: " Ondan ( Âmin'in) her harfinden bir Melek yaratılır. Ve
Melekler: "Allahım! Âmin diyeni mağfiret et, günahlarını bağışla"
diye dua ederler.
Hadis-i şerifte
Efendimiz (s.a.v.) Hazretleri şöyle buyurdular: "Dua eden ve Âmin diyen
kişi (duanın feyiz ve bereketinde" "ortakdırlar." Bu manada
Cenâb-ı Allah, şöyle buyurdu:
-"Peki,"
buyurdu. "Duanız kabul olundu. Siz yine istikamette devam edin ve kendini
bilmeyenlerin meslekine uymayın.
"imam deyince, siz "âmin" söyleyin. Çünkü melekler de
bunu söylerler. Kimin âmin (söylemesi) meleklerin âminine muvafık olursa (denk
gelirse) onun geçmiş günahları bağışlanır. “Cenâb-ı Allah, "Kuluma
istediği verilir."”
İsmail Hakkı Bursevi, Rûhu’l-Beyan Tefsiri
Akreb Ve Yılan Hikâyesi
Zennün (k.s.)nHazretlerinden rivayet olundu:
"Bir gün kalbime
bir sıkıntı girdi. Nil nehrinin kenarına gezintiye çıktım. Bir akrep gördüm,
koşuyordu. Onu takip ettim. Suyun kenarında bir kurbağanın yanma vardı.
Kurbağanın sırtına bindi. Kurbağa, akrebi Nîl'in öte yakasına geçirdi. Ben de
hemen bir gemiye bindim onu takibettim. Suyu geçtiklerinde akrep, kurbağanın
sırtından indi. Uyumakta olan bir gencin yanına gitti. Orada bir Engerek
yılanı, gence yaklaşmış ve genci ısırmak üzereydi. Akrep yılana saldırdı. Akrep
yılanı soktu; yılan akrebi zehirledi. Her ikisi de öldüler. Her şeyden habersiz
uyumakta olan genç kurtuldu."
Zennü-ü Mısrî Hazretleri, evliyanın büyüklerindendir.
Doğum tarihi kesin olarak bilinmemektedir, imam Mâlik Hazretlerinden ilim
tahsil etti. Maddî ve manevî İlimlerde büyük bir âlm ve keramet sahibi bir
evliya İdi. Zennünî Mısrî hazretleri, 860(H. 245) yılında Mısır’ da vefat etti.
İsmail Hakkı Bursevi, Rûhu’l-Beyan Tefsiri
Sâlik'in Engelleri ve Onları Geçmenin Yolları "Ruhul Beyan" İsmail Hakkı Bursevi
Sâlik'in Engelleri ve Onları Geçmenin Yolları
Şeyh İmam Gazali
Hazretleri, "Minhâcü'l-Âbidîn" isimli kitabında zikretti:
"Hiç şüphesiz,
hamd ve şükür, umduklarına kavuşup; istediklerini elde etmek isteyen,
sâliklerin geçmeleri gereken yedi geçitin en sonuncusudur.
(Bir kişinin geçmesi
gereken yedi geçit şunlardır:)
1 - ilim ve
marifet geçidi
2 - Tevbe geçidi.
3 - Tuzaklar ve engeller geçidi:
a) Dünya
b) Halk,
c) Şeytan,
d) Nefis.
4 - Dört büyük özürler geçidi.
5 - İbâdette teşvik eden duygular geçidi.
6 - İbâdetleri helak eden geçidi.
7 - Şükür ve hamd geçidi.
Kulun ibadet yolunda
ilerlemek (ve seyr-ü sülük) için, harekete geçeceği ilk şey, semavi bir ilham
ve hususî ilahî bir bir tevfik (başarı) ile ibâdet yolunda ilerlektir. Bu da,.
Şeriatın sahibi Efendimiz (s.a.v.) Hazretleri, şu hadisiyle buna işaret etti:
"Muhakkak nur
mü'min'in kalbine girdiği zaman, kalbi açılır ve inşirah eder (sevinç ve
ferahlık duyar)."
-"Ya Rasûlallah Bunun belirli alameti var mıdır?" diye soruldu: Efendimiz (s.a.v.)
Hazretleri:
-"Aldatıcı dünya
hayatından uzak durmak, ebedi dünyaya yönelmek ve gelmeden önce ölüm için
hazırlanmaktır,dedi.
İlim ve marifet
geçidi:
Kulun kalbine, başlangıçta, her şeyin kendisi için olduğu ve Cenâb-ı
Allah'ın değişik nimetlerle kendisini nimetlendirdiği fikri doğduğu zaman,
şöyle der:
"Cenâb-ı Allah,
şükür ve hizmetle beni istiyor. Eğer ben gafil olursam, Allah benden nimetini
alır ve bana felâket, belâ, musibet ve azabını tattırır. Allah, bana mucizeler
ile peygamber gönderdi. Peygamber (s.a.v.) Hazretleri, bana, âlim, bir Rabbimin
olduğunu ve itaatiyle sevâblandırmaya ve masiyetiyle insanları cezalandırmaya
kadir olduğunu bana haber verdi. Bir çok şeyleri emretti ve yasakladı. (Bunları
düşünen kişi) nefsi için korkar. Bu çekişmede; sanattan, sanatkârın varlığını
isbât eden delil'den başka hiçbir kurtuluş yolunu bulamaz. Cenâb-ı Allah'ın
yarattıklarında var olan delil'den Allah'ın varlığını ve birliğini yakînen
kabul eder. (Sanattan sanatkârın varlığını ve büyüklüğünü bütün benliğiyle
öğrenir ve kabul eder.)
O zaman, bu
zikredilenlerle mevsuf olan Rabbinin varlığıyla kendisine yakîn gelir. İşte bu
"ilim ve marifet geçitidir. Tarikatın başında bu yollar karşısına
çıkar. Yolun başında bu geçitleri geçmeyi ve buralarda bulunan engelleri
kesmeyi, ahiret âlimlerinden sorarak ve öğrenerek, büyük bir basiretle geçmeye
çalışmalıdır. Kişi (tek başına) hizmetine koyulmakla kendisine marifetin
gönderilmesiyle Rabbinin varlığına yakînî iman hâsıl olduğu zaman Ona nasıl
ibadet edeceğini bilemez. Zahirî ve Batınî olarak şer'-i şerifin farzlarından
kendisine neyin gerekli olduğunu ilim yoluyla öğrenir.
Tevbe Geçidi
Farzlar hakkındaki
ilim ve marifeti tekâmül ettiğinde, ibâdetleri edâ etmeye koyulur. Ve (bir
dönüp kendisini muhasebe eder) bakar, (ki ihlastan mahrum olduğunu görür.) Bir
çok insanların hâli budur. Ve şöyle der:
-"Ben (ihlaslı
bir) ibadete nasıl döneceğim. Ve ben günahlarda ısrar etmekle kirlendim.
Benim günah pisliklerinden kurtulmam ve inceliklerinden ihlas elde etmem için
tevbe etmek bana vacip olur." Der. Kendisini hizmet için ıslah eder. Ve
buradan "Tevbe geçitine" yönelir. Hukuk ve şartlarına riâyet
edilerek; sâdık bir tevbe'ye sarılır.
Tuzaklar Ve Engeller Geçidi
İbâdet ve tarikat
ehli, olan tevbekâr, seyr-i sülûk'a (Tasavvuf ve tarikatlardaki eğitim ve terbiye işine verilen genel ad) bakar. Gözünün nuru olan ibâdetlerden
kendisini, alıkoyan ve meşgul eden engeller bulur. Düşünür. Onlar dört şeydir:
1- Dünya,
2- Mahlûkat,
3- Şeytan,
4- Nefs.
Sâlik bu engelleyici
geçitlere yönelir. Bunları kesmede dört şeye ihtiyaç duyar.
1- Dünyadan
tecrid.
2- İsanlardan uzaklaşmak.
3- Şeytanla mücâdele.
4- Nefsi kahretmek.
Dünyadan (kurtulmanın
yolu onu gönülden çıkartmakla) tecrid ile,
Mahlûkattan (kurtulmanın
yolu onların kötülüklerine ortak olmamak ve şerlileri sevmemek ve) halvet
(yalnızlık) ile, şeytandan (kurtulmanın yolu) onunla mücâdele (savaşmakla),
Nefs-i Emmâre
(şerrinden kurtulmanın yolu sürekli onunla) mücâhede etmekle mümkündür.
Bu engellerin en şiddetlisi
nefs-i emmâredir. Ondan tamamen sıyrılmak mümkün değildir. O, şeytan
gibi bir defada mağlub edilmez. Çünkü nefis hayat için âlet ve binektir. Kişinin
ibâdete yönelmesinde nefsin muvafık görmesi de umulmaz. Çünkü nefis hayrın
zıddına çeker, hevâ gibi ona tâbi olarak. Çünkü nefs, kötülüğün cinsidir.
Nefsin boyun eğmesi için. onu "Takva gemi" ile gemlemeye ihtiyaç
vardır. Onu rüşd olan güzel yollarda kullanmak ve fesatlıklardan men etmek
lâzımdır.
Kişiyi İbâdetten Alıkoyan Ve Oyalayan Özürler Geçidi
Nefisle mücâdele
etmekten kesilen, yani nefisle mücâdeleyi başaran kişi, ibâdetlere yönelmek
ister. Fakat bu kişi, ibâdetlere yönelmekten kendisini meşgul eden bazı
hadiselerin kendisine arız olduğunu görür, bakar, inceler. Kendisini dört şeyin
ibâdetten alıkoyduğunu görür.
1 - Rızık
kaygısı.
2 - Çeşitli
dünya düşüncesi,
3 -
Musîbetler.
4 - Allah'ın
kendisine takdir ettiği kaza.
Birincisi: Nefsin öne
sürdüğü, rızık bahanesidir. Hayat için elbette gerekli olan rızıkla nefis,
insanı ibadetten alıkoymaya çalışır.
İkincisi: Akla gelen
çeşitli düşüncelerdir. Korktuğu ve ümid ettiği, arzuladığı veya ikrah ettiği
düşünceler. Bu düşüncelerde iyi veya kötüyü bulacağı endişesi kendisini
ibâdetten alıkoyar.
Üçüncüsü: Şiddetler ve
her taraftan üzerine yağan musibetlerdir. Özellikle, kötü insanlardan ilgisini
kestiği, şeytanla savaştığı ve nefse zarar verdiği dönemlerde, kişiye ızdırap
veren musibetlerdir.
Dördüncüsü: Çeşit
çeşit kazalardır.
Burada insana arız
olan dört geçidi aşması, kendisini ibâdetten alıkoymak için üzerine hücum eden
bu büyük düşmanları, dört şeyle yenebilir.
1 - Tevekkül.
2 - İşi Allah'a havale etmek.
3 - Sabır.
4 - Rıza.
Birincisi: Rızık
konusunda Allah'a tevekkül.
İkincisi: Tedbirini
aldıktan sonra işi Allah'a havale.
Üçüncüsü: Şiddet ve
musibetleri, sabırla karşılamak.
Dördüncüsü: Kaza ve
kaderi, rızâ ile karşılamak.
İnsan bu dört düşmanı
kestiği ve bunlardan kurtulduğu zaman, bakar; Nefs hamiyetsiz ve tembellik
ediyor. Hakkıyla hayrı işlemediği ve gerektiği gibi hareket etmediği ve
çalışmadığını görür. Nefsin gaflete meylettiğini, zaaf gösterdiğini, boşta
gezmeyi arzuladığını, fuzûlî işlere yöneldiğini ve hatta israf ettiğini, zulüm
işlediğini görür.
İbâdete Teşvik Eden Duygular Geçidi
Bu durumda kişi,
kendisini taata sevkedecek bir sâike (mürşid-i kâmile) ve onu günah işlemekten
menedecek bir men ediciye muhtaçtır. Bunlar (yani kişiyi hayra teşvik eden ve
günah işlemekten men eden kuvvetler de) ümid ve korkudur.
Umid (recâ): Cenâb-ı
Allah'ın, ibâdet edenlere, rızâsına erenlere vereceğini vaat ettiği güzel
kerametlerdir. Bu, insanı ibâdete teşvik eder.
Korku (havf): Cenâb-ı
Allah'ın günah işleyen kişilere vereceği azabdan korkmaktır. Bu da insanı günah
işlemekten alıkoyar.
İşte bu, "teşvik
edici geçitler" onu karşıladığı zaman, onu zikredilen bu iki şey (yani,
korku ve ümit) ile geçmeye muhtaçtır. Cenâb-ı Allah'ın yardımıyla burayı
geçtikten sonra, kendisini meşgul edecek, durduracak, hiçbir engel göremez.
Bilakis onu ibâdete ve kulluk vazifelerini yapmaya çağırır. O da aşk ve şevkle
ibadet eder.
İbâdetleri Helak Eden Geçitler
Bir de bakar, canla
başla yapmış olduğu ibâdetlerin iki büyük düşmanı belirmiştir. Onlar:
Riya ve gösteriş,
Ucub (kendini
beğenme)dir.
İnsan, bazen,
(riyakârlık yapar) yapmış olduğu ibâdeti insanlara gösteriş için yaptığını;
bazen de (ucub'a kapılır) ibâdetini büyük görür ve ibadetiyle gururlanır.
Burada helak edici
geçidler vardır. Bu geçitleri, ihlâs ile ve Cenâb-ı Allah'ın nimetlerini
hatırlamakla kesmeye muhtaçtır. Bu mertebeyi Cebbar olan
Allah'ın güzel koruması ve kuvvetlendirmesiyle başaran kişiye,
gerektiği gibi, hakkıyla Allah'a ibâdet etmesi hâsıl olur.
Hamd Ve Şükür Geçidi
Bütün bu geçidleri aşan kişi, ibâdete devam eder. Lâkin kendisine yani
iç âlemine baktığı zaman,
"Nimetullah" denizinde, Cenâb-ı Allah'ın koruması, başarı vermesi ve
imdadı ile Allah'ın nimetleri denizinde boğulmakta olduğunu görür.
İçine korku girer.
Şükrün bozulmasından ve
nankörlüğe düşmekten korkar. Bu ise ihlas ile elde edilen yüce mertebeleri
düşürür. Burada "Hamd ve şükür
geçidi" onu karşılar. Hamd ve şükür geçidini, çok çok hamd ve şükür
etmekle geçmeye koyulur. Burayı
aşınca artık maksuduna
ve gayesine kavuşmuştur. Ömrünün geri kalanını bu halde
nimetler içerisinde güzel bir şekilde geçirir. Şahsı dünyada kalbi ukbâda olur.
Gün be gün postacıyı bekler. Her gün biraz daha dünyadan nefret eder. Mele-i
a'lâ'ya karşı şevki artar. Kendisini âlemler Rabbi'nin Peygamberi Muhammed Mustafa
(s.a.v.) Hazretlerinin
yanında bulur. Kendisini,
gadabsız olarak. Rabbinin rızasıyla müjdelerler. Nefsin temizliğine kavuşur.
İnsan ve cinlerin hepsi bu fani dünya da Cenâb-ı Allah'ın feyzi ve rahmetine
gark olur. Cennet bahçelerine yerleşir.
Fakir nefsini, sonsuz nimetler, büyük bir mülk ve saltanatın içinde bulur.
Şeyh Sadî (k.s.) ne
güzel buyurmuşlar: "Gelin güvey olduğunda nöbet oldu tamam fakat, güzel
gün ile ömrünü tamamladı." Husrev de vefatı anında şöyle dedi:
"Dünyada ebedî kalmayacak olan. Edinemez onu asla vatan."
Âlemlerin Rabbi.
Allah, zât ismi bakımından tüm hamdlere layık olduğunu, "zat" ismine
karşılık "hamd"i getirerek tembih etti. Sıfat isimlerini müteradif
getirip; iki müstahakkı bir araya topladı. O da Rabbi'l-âlemin "Alemlerin
Rabbi" ifadesidir. Allah'ın zât ve sıfatları bakımından, dünyevî ve uhrevî
her tür hamde müstehak olduğunun bir delili gibidir.
"Ruhul Beyan" İsmail Hakkı Bursevi -Ruhuna el-Fatiha
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)