Sâlik'in Engelleri ve Onları Geçmenin Yolları
Şeyh İmam Gazali
Hazretleri, "Minhâcü'l-Âbidîn" isimli kitabında zikretti:
"Hiç şüphesiz,
hamd ve şükür, umduklarına kavuşup; istediklerini elde etmek isteyen,
sâliklerin geçmeleri gereken yedi geçitin en sonuncusudur.
(Bir kişinin geçmesi
gereken yedi geçit şunlardır:)
1 - ilim ve
marifet geçidi
2 - Tevbe geçidi.
3 - Tuzaklar ve engeller geçidi:
a) Dünya
b) Halk,
c) Şeytan,
d) Nefis.
4 - Dört büyük özürler geçidi.
5 - İbâdette teşvik eden duygular geçidi.
6 - İbâdetleri helak eden geçidi.
7 - Şükür ve hamd geçidi.
Kulun ibadet yolunda
ilerlemek (ve seyr-ü sülük) için, harekete geçeceği ilk şey, semavi bir ilham
ve hususî ilahî bir bir tevfik (başarı) ile ibâdet yolunda ilerlektir. Bu da,.
Şeriatın sahibi Efendimiz (s.a.v.) Hazretleri, şu hadisiyle buna işaret etti:
"Muhakkak nur
mü'min'in kalbine girdiği zaman, kalbi açılır ve inşirah eder (sevinç ve
ferahlık duyar)."
-"Ya Rasûlallah Bunun belirli alameti var mıdır?" diye soruldu: Efendimiz (s.a.v.)
Hazretleri:
-"Aldatıcı dünya
hayatından uzak durmak, ebedi dünyaya yönelmek ve gelmeden önce ölüm için
hazırlanmaktır,dedi.
İlim ve marifet
geçidi:
Kulun kalbine, başlangıçta, her şeyin kendisi için olduğu ve Cenâb-ı
Allah'ın değişik nimetlerle kendisini nimetlendirdiği fikri doğduğu zaman,
şöyle der:
"Cenâb-ı Allah,
şükür ve hizmetle beni istiyor. Eğer ben gafil olursam, Allah benden nimetini
alır ve bana felâket, belâ, musibet ve azabını tattırır. Allah, bana mucizeler
ile peygamber gönderdi. Peygamber (s.a.v.) Hazretleri, bana, âlim, bir Rabbimin
olduğunu ve itaatiyle sevâblandırmaya ve masiyetiyle insanları cezalandırmaya
kadir olduğunu bana haber verdi. Bir çok şeyleri emretti ve yasakladı. (Bunları
düşünen kişi) nefsi için korkar. Bu çekişmede; sanattan, sanatkârın varlığını
isbât eden delil'den başka hiçbir kurtuluş yolunu bulamaz. Cenâb-ı Allah'ın
yarattıklarında var olan delil'den Allah'ın varlığını ve birliğini yakînen
kabul eder. (Sanattan sanatkârın varlığını ve büyüklüğünü bütün benliğiyle
öğrenir ve kabul eder.)
O zaman, bu
zikredilenlerle mevsuf olan Rabbinin varlığıyla kendisine yakîn gelir. İşte bu
"ilim ve marifet geçitidir. Tarikatın başında bu yollar karşısına
çıkar. Yolun başında bu geçitleri geçmeyi ve buralarda bulunan engelleri
kesmeyi, ahiret âlimlerinden sorarak ve öğrenerek, büyük bir basiretle geçmeye
çalışmalıdır. Kişi (tek başına) hizmetine koyulmakla kendisine marifetin
gönderilmesiyle Rabbinin varlığına yakînî iman hâsıl olduğu zaman Ona nasıl
ibadet edeceğini bilemez. Zahirî ve Batınî olarak şer'-i şerifin farzlarından
kendisine neyin gerekli olduğunu ilim yoluyla öğrenir.
Tevbe Geçidi
Farzlar hakkındaki
ilim ve marifeti tekâmül ettiğinde, ibâdetleri edâ etmeye koyulur. Ve (bir
dönüp kendisini muhasebe eder) bakar, (ki ihlastan mahrum olduğunu görür.) Bir
çok insanların hâli budur. Ve şöyle der:
-"Ben (ihlaslı
bir) ibadete nasıl döneceğim. Ve ben günahlarda ısrar etmekle kirlendim.
Benim günah pisliklerinden kurtulmam ve inceliklerinden ihlas elde etmem için
tevbe etmek bana vacip olur." Der. Kendisini hizmet için ıslah eder. Ve
buradan "Tevbe geçitine" yönelir. Hukuk ve şartlarına riâyet
edilerek; sâdık bir tevbe'ye sarılır.
Tuzaklar Ve Engeller Geçidi
İbâdet ve tarikat
ehli, olan tevbekâr, seyr-i sülûk'a (Tasavvuf ve tarikatlardaki eğitim ve terbiye işine verilen genel ad) bakar. Gözünün nuru olan ibâdetlerden
kendisini, alıkoyan ve meşgul eden engeller bulur. Düşünür. Onlar dört şeydir:
1- Dünya,
2- Mahlûkat,
3- Şeytan,
4- Nefs.
Sâlik bu engelleyici
geçitlere yönelir. Bunları kesmede dört şeye ihtiyaç duyar.
1- Dünyadan
tecrid.
2- İsanlardan uzaklaşmak.
3- Şeytanla mücâdele.
4- Nefsi kahretmek.
Dünyadan (kurtulmanın
yolu onu gönülden çıkartmakla) tecrid ile,
Mahlûkattan (kurtulmanın
yolu onların kötülüklerine ortak olmamak ve şerlileri sevmemek ve) halvet
(yalnızlık) ile, şeytandan (kurtulmanın yolu) onunla mücâdele (savaşmakla),
Nefs-i Emmâre
(şerrinden kurtulmanın yolu sürekli onunla) mücâhede etmekle mümkündür.
Bu engellerin en şiddetlisi
nefs-i emmâredir. Ondan tamamen sıyrılmak mümkün değildir. O, şeytan
gibi bir defada mağlub edilmez. Çünkü nefis hayat için âlet ve binektir. Kişinin
ibâdete yönelmesinde nefsin muvafık görmesi de umulmaz. Çünkü nefis hayrın
zıddına çeker, hevâ gibi ona tâbi olarak. Çünkü nefs, kötülüğün cinsidir.
Nefsin boyun eğmesi için. onu "Takva gemi" ile gemlemeye ihtiyaç
vardır. Onu rüşd olan güzel yollarda kullanmak ve fesatlıklardan men etmek
lâzımdır.
Kişiyi İbâdetten Alıkoyan Ve Oyalayan Özürler Geçidi
Nefisle mücâdele
etmekten kesilen, yani nefisle mücâdeleyi başaran kişi, ibâdetlere yönelmek
ister. Fakat bu kişi, ibâdetlere yönelmekten kendisini meşgul eden bazı
hadiselerin kendisine arız olduğunu görür, bakar, inceler. Kendisini dört şeyin
ibâdetten alıkoyduğunu görür.
1 - Rızık
kaygısı.
2 - Çeşitli
dünya düşüncesi,
3 -
Musîbetler.
4 - Allah'ın
kendisine takdir ettiği kaza.
Birincisi: Nefsin öne
sürdüğü, rızık bahanesidir. Hayat için elbette gerekli olan rızıkla nefis,
insanı ibadetten alıkoymaya çalışır.
İkincisi: Akla gelen
çeşitli düşüncelerdir. Korktuğu ve ümid ettiği, arzuladığı veya ikrah ettiği
düşünceler. Bu düşüncelerde iyi veya kötüyü bulacağı endişesi kendisini
ibâdetten alıkoyar.
Üçüncüsü: Şiddetler ve
her taraftan üzerine yağan musibetlerdir. Özellikle, kötü insanlardan ilgisini
kestiği, şeytanla savaştığı ve nefse zarar verdiği dönemlerde, kişiye ızdırap
veren musibetlerdir.
Dördüncüsü: Çeşit
çeşit kazalardır.
Burada insana arız
olan dört geçidi aşması, kendisini ibâdetten alıkoymak için üzerine hücum eden
bu büyük düşmanları, dört şeyle yenebilir.
1 - Tevekkül.
2 - İşi Allah'a havale etmek.
3 - Sabır.
4 - Rıza.
Birincisi: Rızık
konusunda Allah'a tevekkül.
İkincisi: Tedbirini
aldıktan sonra işi Allah'a havale.
Üçüncüsü: Şiddet ve
musibetleri, sabırla karşılamak.
Dördüncüsü: Kaza ve
kaderi, rızâ ile karşılamak.
İnsan bu dört düşmanı
kestiği ve bunlardan kurtulduğu zaman, bakar; Nefs hamiyetsiz ve tembellik
ediyor. Hakkıyla hayrı işlemediği ve gerektiği gibi hareket etmediği ve
çalışmadığını görür. Nefsin gaflete meylettiğini, zaaf gösterdiğini, boşta
gezmeyi arzuladığını, fuzûlî işlere yöneldiğini ve hatta israf ettiğini, zulüm
işlediğini görür.
İbâdete Teşvik Eden Duygular Geçidi
Bu durumda kişi,
kendisini taata sevkedecek bir sâike (mürşid-i kâmile) ve onu günah işlemekten
menedecek bir men ediciye muhtaçtır. Bunlar (yani kişiyi hayra teşvik eden ve
günah işlemekten men eden kuvvetler de) ümid ve korkudur.
Umid (recâ): Cenâb-ı
Allah'ın, ibâdet edenlere, rızâsına erenlere vereceğini vaat ettiği güzel
kerametlerdir. Bu, insanı ibâdete teşvik eder.
Korku (havf): Cenâb-ı
Allah'ın günah işleyen kişilere vereceği azabdan korkmaktır. Bu da insanı günah
işlemekten alıkoyar.
İşte bu, "teşvik
edici geçitler" onu karşıladığı zaman, onu zikredilen bu iki şey (yani,
korku ve ümit) ile geçmeye muhtaçtır. Cenâb-ı Allah'ın yardımıyla burayı
geçtikten sonra, kendisini meşgul edecek, durduracak, hiçbir engel göremez.
Bilakis onu ibâdete ve kulluk vazifelerini yapmaya çağırır. O da aşk ve şevkle
ibadet eder.
İbâdetleri Helak Eden Geçitler
Bir de bakar, canla
başla yapmış olduğu ibâdetlerin iki büyük düşmanı belirmiştir. Onlar:
Riya ve gösteriş,
Ucub (kendini
beğenme)dir.
İnsan, bazen,
(riyakârlık yapar) yapmış olduğu ibâdeti insanlara gösteriş için yaptığını;
bazen de (ucub'a kapılır) ibâdetini büyük görür ve ibadetiyle gururlanır.
Burada helak edici
geçidler vardır. Bu geçitleri, ihlâs ile ve Cenâb-ı Allah'ın nimetlerini
hatırlamakla kesmeye muhtaçtır. Bu mertebeyi Cebbar olan
Allah'ın güzel koruması ve kuvvetlendirmesiyle başaran kişiye,
gerektiği gibi, hakkıyla Allah'a ibâdet etmesi hâsıl olur.
Hamd Ve Şükür Geçidi
Bütün bu geçidleri aşan kişi, ibâdete devam eder. Lâkin kendisine yani
iç âlemine baktığı zaman,
"Nimetullah" denizinde, Cenâb-ı Allah'ın koruması, başarı vermesi ve
imdadı ile Allah'ın nimetleri denizinde boğulmakta olduğunu görür.
İçine korku girer.
Şükrün bozulmasından ve
nankörlüğe düşmekten korkar. Bu ise ihlas ile elde edilen yüce mertebeleri
düşürür. Burada "Hamd ve şükür
geçidi" onu karşılar. Hamd ve şükür geçidini, çok çok hamd ve şükür
etmekle geçmeye koyulur. Burayı
aşınca artık maksuduna
ve gayesine kavuşmuştur. Ömrünün geri kalanını bu halde
nimetler içerisinde güzel bir şekilde geçirir. Şahsı dünyada kalbi ukbâda olur.
Gün be gün postacıyı bekler. Her gün biraz daha dünyadan nefret eder. Mele-i
a'lâ'ya karşı şevki artar. Kendisini âlemler Rabbi'nin Peygamberi Muhammed Mustafa
(s.a.v.) Hazretlerinin
yanında bulur. Kendisini,
gadabsız olarak. Rabbinin rızasıyla müjdelerler. Nefsin temizliğine kavuşur.
İnsan ve cinlerin hepsi bu fani dünya da Cenâb-ı Allah'ın feyzi ve rahmetine
gark olur. Cennet bahçelerine yerleşir.
Fakir nefsini, sonsuz nimetler, büyük bir mülk ve saltanatın içinde bulur.
Şeyh Sadî (k.s.) ne
güzel buyurmuşlar: "Gelin güvey olduğunda nöbet oldu tamam fakat, güzel
gün ile ömrünü tamamladı." Husrev de vefatı anında şöyle dedi:
"Dünyada ebedî kalmayacak olan. Edinemez onu asla vatan."
Âlemlerin Rabbi.
Allah, zât ismi bakımından tüm hamdlere layık olduğunu, "zat" ismine
karşılık "hamd"i getirerek tembih etti. Sıfat isimlerini müteradif
getirip; iki müstahakkı bir araya topladı. O da Rabbi'l-âlemin "Alemlerin
Rabbi" ifadesidir. Allah'ın zât ve sıfatları bakımından, dünyevî ve uhrevî
her tür hamde müstehak olduğunun bir delili gibidir.
"Ruhul Beyan" İsmail Hakkı Bursevi -Ruhuna el-Fatiha
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder