20 Ağustos 2013 Salı

Sâlik'in Engelleri ve Onları Geçmenin Yolları "Ruhul Beyan" İsmail Hakkı Bursevi

Sâlik'in Engelleri ve Onları Geçmenin Yolları


Şeyh İmam Gazali Hazretleri, "Minhâcü'l-Âbidîn" isimli kitabında zikretti:

  "Hiç şüphesiz, hamd ve şükür, umduklarına kavuşup; istediklerini elde etmek isteyen, sâliklerin geçmeleri gereken yedi geçitin en sonuncusudur.
(Bir kişinin geçmesi gereken yedi geçit şunlardır:)

1 - ilim ve marifet geçidi
2 - Tevbe geçidi.
3 - Tuzaklar ve engeller geçidi:
a)  Dünya
b)  Halk,
c)  Şeytan,
d)  Nefis.
4 - Dört büyük özürler geçidi.
5 - İbâdette teşvik eden duygular geçidi.
6 - İbâdetleri helak eden geçidi.
7 - Şükür ve hamd geçidi.

Kulun ibadet yolunda ilerlemek (ve seyr-ü sülük) için, harekete geçeceği ilk şey, semavi bir ilham ve hususî ilahî bir bir tevfik (başarı) ile ibâdet yolunda ilerlektir. Bu da,. Şeriatın sahibi Efendimiz (s.a.v.) Hazretleri, şu hadisiyle buna işaret etti:
  "Muhakkak nur mü'min'in kalbine girdiği zaman, kalbi açılır ve inşirah eder (sevinç ve ferahlık duyar)."
  -"Ya Rasûlallah Bunun belirli alameti var mıdır?" diye so­ruldu: Efendimiz (s.a.v.) Hazretleri:

 -"Aldatıcı dünya hayatından uzak durmak, ebedi dünyaya yönelmek ve gelmeden önce ölüm için hazırlanmaktır,dedi. 

İlim ve marifet geçidi: 

   Kulun kalbine, başlangıçta, her şeyin kendisi için olduğu ve Cenâb-ı Allah'ın değişik nimetlerle kendisini nimetlendirdiği fikri doğduğu zaman, şöyle der:
"Cenâb-ı Allah, şükür ve hizmetle beni istiyor. Eğer ben gafil olursam, Allah benden nimetini alır ve bana felâket, belâ, musi­bet ve azabını tattırır. Allah, bana mucizeler ile peygamber gönderdi. Peygamber (s.a.v.) Hazretleri, bana, âlim, bir Rabbimin olduğunu ve itaatiyle sevâblandırmaya ve masiyetiyle insanları cezalandırmaya kadir olduğunu bana haber verdi. Bir çok şeyleri emretti ve yasakladı. (Bunları düşünen kişi) nefsi için korkar. Bu çekişmede; sanattan, sanatkârın varlığını isbât eden delil'den başka hiçbir kurtuluş yolunu bulamaz. Cenâb-ı Allah'ın yarattık­larında var olan delil'den Allah'ın varlığını ve birliğini yakînen kabul eder. (Sanattan sanatkârın varlığını ve büyüklüğünü bütün benliğiyle öğrenir ve kabul eder.)
O zaman, bu zikredilenlerle mevsuf olan Rabbinin varlığıyla kendisine yakîn gelir. İşte bu "ilim ve marifet geçitidir. Tarikatın başında bu yollar karşısına çıkar. Yolun başında bu geçitleri geçmeyi ve buralarda bulunan engelleri kesmeyi, ahiret âlimle­rinden sorarak ve öğrenerek, büyük bir basiretle geçmeye çalışmalıdır. Kişi (tek başına) hizmetine koyulmakla kendisine marifetin gönderilmesiyle Rabbinin varlığına yakînî iman hâsıl olduğu zaman Ona nasıl ibadet edeceğini bilemez. Zahirî ve Batınî olarak şer'-i şerifin farzlarından kendisine neyin gerekli olduğunu ilim yoluyla öğrenir. 

Tevbe Geçidi


Farzlar hakkındaki ilim ve marifeti tekâmül ettiğinde, ibâdetleri edâ etmeye koyulur. Ve (bir dönüp kendisini muhasebe eder) bakar, (ki ihlastan mahrum olduğunu görür.) Bir çok insanların hâli budur. Ve şöyle der:
-"Ben (ihlaslı bir) ibadete nasıl döneceğim.  Ve ben günahlarda ısrar etmekle kirlendim. Benim günah pisliklerinden kurtulmam ve inceliklerinden ihlas elde etmem için tevbe etmek bana vacip olur." Der. Kendisini hizmet için ıslah eder. Ve buradan "Tevbe geçitine" yönelir. Hukuk ve şartlarına riâyet edilerek; sâdık bir tevbe'ye sarılır.

Tuzaklar Ve Engeller Geçidi


İbâdet ve tarikat ehli, olan tevbekâr, seyr-i sülûk'a (Tasavvuf ve tarikatlardaki eğitim ve terbiye işine verilen genel ad) bakar. Gözünün nuru olan ibâdetlerden kendisini, alıkoyan ve meşgul eden engeller bulur. Düşünür. Onlar dört şeydir:

1- Dünya,
2- Mahlûkat,
3- Şeytan,
4- Nefs.

Sâlik bu engelleyici geçitlere yönelir. Bunları kesmede dört şeye ihtiyaç duyar.

1- Dünyadan tecrid.
2-  İsanlardan uzaklaşmak.
3-  Şeytanla mücâdele.
4-  Nefsi kahretmek.

Dünyadan (kurtulmanın yolu onu gönülden çıkartmakla) tecrid ile,
Mahlûkattan (kurtulmanın yolu onların kötülüklerine ortak olmamak ve şerlileri sevmemek ve) halvet (yalnızlık) ile, şeytandan (kurtulmanın yolu) onunla mücâdele (savaşmakla),
Nefs-i Emmâre (şerrinden kurtulmanın yolu sürekli onunla) mücâhede etmekle mümkündür.
Bu engellerin en şiddetlisi nefs-i emmâredir. Ondan tamamen sıyrılmak mümkün değildir. O, şeytan gibi bir defada mağlub edilmez. Çünkü nefis hayat için âlet ve binektir. Kişinin ibâdete yönelmesinde nefsin muvafık görmesi de umulmaz. Çünkü nefis hayrın zıddına çeker, hevâ gibi ona tâbi olarak. Çünkü nefs, kötülüğün cinsidir. Nefsin boyun eğmesi için. onu "Takva gemi" ile gemlemeye ihtiyaç vardır. Onu rüşd olan güzel yollarda kullanmak ve fesatlıklardan men etmek lâzımdır. 

Kişiyi İbâdetten Alıkoyan Ve Oyalayan Özürler Geçidi


Nefisle mücâdele etmekten kesilen, yani nefisle mücâdeleyi başaran kişi, ibâdetlere yönelmek ister. Fakat bu kişi, ibâdetlere yönelmekten kendisini meşgul eden bazı hadiselerin kendisine arız olduğunu görür, bakar, inceler. Kendisini dört şeyin ibâdetten alıkoyduğunu görür.

1 - Rızık kaygısı.
2 - Çeşitli dünya düşüncesi,
3 - Musîbetler.
4 - Allah'ın kendisine takdir ettiği kaza.

Birincisi: Nefsin öne sürdüğü, rızık bahanesidir. Hayat için elbette gerekli olan rızıkla nefis, insanı ibadetten alıkoymaya çalışır.
İkincisi: Akla gelen çeşitli düşüncelerdir. Korktuğu ve ümid ettiği, arzuladığı veya ikrah ettiği düşünceler. Bu düşüncelerde iyi veya kötüyü bulacağı endişesi kendisini ibâdetten alıkoyar.
Üçüncüsü: Şiddetler ve her taraftan üzerine yağan musi­betlerdir. Özellikle, kötü insanlardan ilgisini kestiği, şeytanla savaştığı ve nefse zarar verdiği dönemlerde, kişiye ızdırap veren musibetlerdir.
Dördüncüsü: Çeşit çeşit kazalardır.
Burada insana arız olan dört geçidi aşması, kendisini ibâdetten alıkoymak için üzerine hücum eden bu büyük düşman­ları, dört şeyle yenebilir.

1 -  Tevekkül.
2 -  İşi Allah'a havale etmek.
3 -  Sabır.
4 -  Rıza.

Birincisi: Rızık konusunda Allah'a tevekkül.
İkincisi: Tedbirini aldıktan sonra işi Allah'a havale.
Üçüncüsü: Şiddet ve musibetleri, sabırla karşılamak.
Dördüncüsü: Kaza ve kaderi, rızâ ile karşılamak.

İnsan bu dört düşmanı kestiği ve bunlardan kurtulduğu zaman, bakar; Nefs hamiyetsiz ve tembellik ediyor. Hakkıyla hayrı işlemediği ve gerektiği gibi hareket etmediği ve çalışmadığını görür. Nefsin gaflete meylettiğini, zaaf gösterdiğini, boşta gezmeyi arzuladığını, fuzûlî işlere yöneldiğini ve hatta israf ettiğini, zulüm işlediğini görür.

İbâdete Teşvik Eden Duygular Geçidi


  Bu durumda kişi, kendisini taata sevkedecek bir sâike (mürşid-i kâmile) ve onu günah işlemekten menedecek bir men ediciye muhtaçtır. Bunlar (yani kişiyi hayra teşvik eden ve günah işlemekten men eden kuvvetler de) ümid ve korkudur.
Umid (recâ): Cenâb-ı Allah'ın, ibâdet edenlere, rızâsına erenlere vereceğini vaat ettiği güzel kerametlerdir. Bu, insanı ibâdete teşvik eder.
Korku (havf): Cenâb-ı Allah'ın günah işleyen kişilere vereceği azabdan korkmaktır. Bu da insanı günah işlemekten alıkoyar.
   İşte bu, "teşvik edici geçitler" onu karşıladığı zaman, onu zikredilen bu iki şey (yani, korku ve ümit) ile geçmeye muhtaçtır. Cenâb-ı Allah'ın yardımıyla burayı geçtikten sonra, kendisini meşgul edecek, durduracak, hiçbir engel göremez. Bilakis onu ibâdete ve kulluk vazifelerini yapmaya çağırır. O da aşk ve şevkle ibadet eder. 

İbâdetleri Helak Eden Geçitler


Bir de bakar, canla başla yapmış olduğu ibâdetlerin iki büyük düşmanı belirmiştir. Onlar:
Riya ve gösteriş,
Ucub (kendini beğenme)dir.
İnsan, bazen, (riyakârlık yapar) yapmış olduğu ibâdeti insanlara gösteriş için yaptığını; bazen de (ucub'a kapılır) ibâdetini büyük görür ve ibadetiyle gururlanır.
Burada helak edici geçidler vardır. Bu geçitleri, ihlâs ile ve Cenâb-ı Allah'ın nimetlerini hatırlamakla kesmeye muhtaçtır. Bu mertebeyi Cebbar  olan  Allah'ın güzel koruması ve kuvvetlendirmesiyle başaran   kişiye,   gerektiği   gibi,  hakkıyla Allah'a ibâdet etmesi hâsıl olur. 

Hamd Ve Şükür Geçidi


  Bütün bu geçidleri aşan kişi, ibâdete devam eder. Lâkin kendisine yani iç âlemine baktığı zaman, "Nimetullah" denizin­de, Cenâb-ı Allah'ın koruması, başarı vermesi ve imdadı ile Allah'ın nimetleri denizinde boğulmakta olduğunu görür.
  İçine korku  girer.  Şükrün  bozulmasından ve nankörlüğe düşmekten korkar. Bu ise ihlas ile elde edilen yüce mertebeleri düşürür. Burada  "Hamd ve şükür geçidi" onu karşılar. Hamd ve şükür geçidini, çok çok hamd ve şükür etmekle geçmeye koyulur. Burayı   aşınca   artık  maksuduna  ve   gayesine   kavuşmuştur. Ömrünün geri kalanını bu halde nimetler içerisinde güzel bir şekilde geçirir. Şahsı dünyada kalbi ukbâda olur. Gün be gün postacıyı bekler. Her gün biraz daha dünyadan nefret eder. Mele-i a'lâ'ya karşı şevki artar. Kendisini âlemler Rabbi'nin Peygamberi Muhammed   Mustafa  (s.a.v.) Hazretlerinin   yanında   bulur. Kendisini, gadabsız olarak. Rabbinin rızasıyla müjdelerler. Nefsin temizliğine kavuşur. İnsan ve cinlerin hepsi bu fani dünya da Cenâb-ı Allah'ın feyzi ve rahmetine gark olur. Cennet bahçelerine yerleşir.  Fakir  nefsini,  sonsuz nimetler,  büyük bir mülk ve saltanatın içinde bulur.
Şeyh Sadî (k.s.) ne güzel buyurmuşlar: "Gelin güvey olduğunda nöbet oldu tamam fakat, güzel gün ile ömrünü tamamladı." Husrev de vefatı anında şöyle dedi: "Dünyada ebedî kalmayacak olan. Edinemez onu asla vatan."
Âlemlerin Rabbi. Allah, zât ismi bakımından tüm hamdlere layık olduğunu, "zat" ismine karşılık "hamd"i getirerek tembih etti. Sıfat isimlerini müteradif getirip; iki müstahakkı bir araya topladı. O da Rabbi'l-âlemin "Alemlerin Rabbi" ifadesidir. Allah'ın zât ve sıfatları bakımından, dünyevî ve uhrevî her tür hamde müstehak olduğunun bir delili gibidir.

"Ruhul Beyan" İsmail Hakkı Bursevi -Ruhuna el-Fatiha




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder